27 Ocak 2020 Pazartesi

...

belki de üzdüm seni
kızgınsın bana

sen beni köklerimden söktün
yine de
sesim çıkmadı sana

26 Şubat 2018 Pazartesi

HEP YENİDİR ESKİLERİM

melankoli gecelerim var benim
el ayak çekilince
kulakları sağır eden sessizliklerim
odun ateşi loşluğunda
tenimi ısıtan titreyişlerim var

onlarca mısralarım var benim
sigara misali
yakıp üflediğim
her seferinde yeniden yazıp
is kokmuş raflarda kül ettiğim

melankoli gecelerimde
yazdığım mısralarım var benim
her son nefesinde
yeniden hayat bulur dizelerim
bu yüzden hep yenidir eskilerim

Eren Ergül

KÜÇÜK OMUZLARIMDA BÜYÜTTÜĞÜM SEVDALARIM

gelme
arkasına saklandığım tahta kapıdan girme içeri
diz çökmüş benliğim
elleri ağlayan çocukluğumu görme.
bakma yüzümün anlamsızlığına
akmaz gözlerimden yaş
yine de çıkmaz sesim
bu sırtıma vuran kaçıncı taş

ardımda bıraktıklarıma bakıyorum
belki küçük bir an vardır
dante gibi ortasına geldiğim ömürde
hatırlamamış
görememiş
yada anlayamamışımdır.
yoksa bundan mıdır korkularım
belki bir ekmek kırıntısı kadardır
küçük omuzlarımda büyüttüğüm sevdalarım.

Eren Ergül



ADAM OLMUŞ YÜREĞİMİN YARIM KALAN ÇOCUKLUĞU


İçime hapsettiğim kalabalığımın yalnızlığını yaşıyorum yeniden.
Sürgün olmuş tebessümlerimin sessizliği ağıtlarımda.
Can verip büyüttüğüm korkularım,
bir bir soldu avuçlarımda.
Konuşsam diyordum,
Ah bir konuşsam.
Yaşar mıydım tekrar yıkılmışlığımı,
gecenin bir ayazında.

Dilime hapsettiğim hikayemin çocukluğunu yaşıyorum yeniden
Oysa ne mutluydum masallarımda
Sevgimi katıp büyüttüğüm bedenim
Bir bir soldu avuçlarında
Ağlasam diyordum
Ah bir ağlasam
Yeşerir miydim tekrar korkularımın arasından
Kış denizinin baharında.

Hikayelerimde ki yalnızlığımı
Masallarımda ki korkularımı
Ve giydiğim zırhımı bir kenara koyup
En savunmasız yanımı alıp oturdum karşına
Öyle kolay da olmadı bilesin
Anlatmasam ya
Ağlamasam ya
Elimde kadehe koyup biriktirdiklerim
Kenara koyduklarımı doldurup heybeme
Adam olmuş yüreğimin,
Yarım kalan çocukluğuna dönerim.

Eren Ergül


BEN SANA ESİR DÜŞMÜŞ ESKİ BİR ŞEHİR

Bir çift göz
Toprak rengi, kocaman bir çift göz.
Her dokunduğunda bakışların tenime
Koskoca bir tufan kopar içimde.
Yüreğimin taşı toprağı sel olur
Aklım fikrim kaybolur
Sen bir kere baktın mı
İçimde ki deniz sen olur

Ellerin
Dokunduğu herşeyi güzelleştiren
Bir ağacın kökleri gibi bedenimi sarıp sarmalayan ellerin
Hislerimin ücra köşelerinde ki korkularıma uzanan,
Benligimde ki yaraları bir bir saran ellerin

Biz
İkimiz
Yeşermeye yüz tutmuş bir fidanı büyütür gibi büyüttük birbirimizi.
Yağmur olduk
Rüzgar olduk
Üşüyünce cemre
Kızınca zemheri
Sevince bahar olduk.

Sen, her yanım
Gören
Duyan
Dokunan
Hisseden yanım.
Öfkelendiğinde gönül kapısını kapatan
Ayazın ortasında bırakıp
Sevince, gönül cennetine alan yanım.

Ben,
Sana esir düşmüş eski bir şehir.
İçimdeki çocuğun üstünü kirleten, toprak yollarımı bırakıyorum sana.
Saklambaç oynarken,
Arkasına sığındığım ağaca astığım salıncağımı.
Hiç sahip olmadığım ama her seferinde içimde uçurdugum uçurtmamı.
Misketlerimi,
Gazoz kapaklarımı.
Bırakıyorum çocuk ellerimi bakmadan ardıma.
Ben sana esir düşmüş eski bir şehir.
Yıkık dökük bir evin, kırık penceresinden bakan çocukluğumu bırakıyorum sana.

Eren Ergül

18 Kasım 2011 Cuma

babama...

uzun zaman oldu sana bir şeyler yazmayalı. sanma ki seni düşünmüyorum,aklıma gelmiyorsun yada unuttum.
her sabah gözümü açtığım ilk andan,
her gece gözümü kapattığım son ana kadar defalarca anıyorum seni.
özlemin bir dağın tepesindeki karlar gibi.
yüreğimin çığlığıyla andığım da ismini,bir çığ gibi düşüyor içime.
o anda buz kesiyorum.
elim,
ayağım,
yüreğim,
ağzım dilim,
göz yaşım gibi donuyor...

bazen ansızın yüzünü hayal ediyorum.
avuçlarımın arasına alıyorum yüzünü.
alnımı alnına yaslıyorum.
sonra kokunu içime çekerek uzun uzun öpüyorum yanaklarını.
ardından sımsıkı sarılıyorum.
ısınıyorum.
sonra keşke gerçek olsaydı diyorum.
üşüyorum.

özlemin bir dağın tepesindeki karlar gibi,
yüreğimin çığlığıyla andığım da ismini,bir çığ gibi düşüyor içime.
hasretin ölümden beter yüreğime...



eren ergül

18.11.2011

03:00

16 Şubat 2011 Çarşamba

bekleyiş

yeterdi bir dokunuşun ömrüme
ömrüm gitti elini üzerimde çekince...

8 Şubat 2011 Salı

YOKLUĞUN (babama)

Yoklugun...
Bir anda,kafatasımı delip beynime saplanan bir kurşun gibi acı verir ve düşer zihnimin tam ortasına.Ağlayan bir yüzün sahnesine varmadan yüzüm,iyice bak yüzüme.önce kaşlar ve dudaklar kırışır.kirpiklerin arasından henüz sıyrılmamış yaşlar doldurur bardağın son damlasını.keskin bir sızı sarar burnunu.yanakların titremeye başlar.eller neye dokunduğunu bilmeden,yakınlaşır boşluğa.teninse ayaza sarılmış gibi olur.
Yokluğun...

Yokluğun...
Ben senden çok zaman önce geldim bu sevdaya.ayak basılmamış hiçbir yer bırakmadım yüreğinde.en ücra köşesindeki tüm korkularına dokundum usulca,benden korkmasın diye.oysa ne çok isterdim tüm hüzünlerinin bir güle dönüşmesini.üzgünüm.
Yokluğun...

Yokluğun...
Dur! gitme kalabalığımdan,yalnızlığımda kal.sevdadan öte yol yok.beride durma.vazgeçmedim daha,hala yanındayım umudun.büyütmez bu içimdeki çocuğu.
Yoklugun...

Yoklugun...
Sen kendini alıp,senden götürdüğünde,ben yalnız bıraktığın sensizliğine sarıldım.bir bir sardım yaralarını.geride bıraktığın enkazlarının tozlarını süpürdüm,tüm yıkılmış duvarlarını üst üste koyup,kırılmış kapılarını tekrar tamir ettim,belki yine içeri girmeme izin verirsin diye.bu gece,sen kendini alıp,benden gütürdüğünde,ben yalnız bıraktığın sensizliğine sarılıp, enkazlarının arasında uyudum.sabah kalkıp gördüğüm,
Yokluğun...

Yokluğun...
hani sen gittin ya,hani toprağa karışıp bir fidan gibi,bir çiçek gibi doğup dallarını bana uzattın ya... o andan itibaren gözümün önünde bir perde gibi kaldı yüzün.sanki öncesi yok,sonrası yok,gelip gitmişliğin yok.sadece küçük bir an,küçük bir anı gibi. gözümün önünde bir perde gibi yüzün,yoruldum be baba.hadi kalkta uzat ellerini,hadi kalkta uzat avuçlarında bana yüreğini.bana kalan... senden artan sevda kırıntılarınla doyurmakmış yüreğimi.
Yokluğun...

eren ergül
şubat 2011

yokluğun

Yoklugun...
Bir anda,kafatasimi delip beynime saplanan bir kursun gibi aci verir ve duser zihnimin tam ortasina.
Aglayan bir yuzun sahnesine varmadan yuzum,iyice bak yuzume.once kaslar ve dudaklar kirisir.kirpiklerinin arasindan henuz siyrilmamis yaslar doldurur bardagin son damlasini.keskin bir sizi sarar burnunu.yanaklarin titremeye baslar.eller neye dokundugunu bilmeden,yakinlasir bosluga.tenin se ayaza sarilmis gibi olur.
Yoklugun...

Yoklugun...
Ben senden cok zaman once geldim bu sevdaya.ayak basilmamis hicbir yer birakmadim yureginde.en ucra kosesindeki tum korkularina dokundum usulca,benden korkmasin diye.oysa ne cok isterdim tum huzunlerinin bir gule donusmesini.uzgunum.
Yoklugun...

Yoklugun...
Dur gitme kalabaligimdan,yalnizligimda kal.sevdadan öte yol yok. beride durma. vazgecmedim daha,hala yanindayim umudun.buyutmez bu icimdeki cocugu.yoklugun...

17 Aralık 2010 Cuma

babam...

hüznü seviyorum ben,hüzünlenmeyi...
melankolik tebessümlerim kendini bir şehrin kıyısına vuruyor.
bunca yoldan çok kısa bir an için geldim seni görmeye,
saçların,
gözlerin,
toprak kokan ellerin
yağmuru bekliyor...

anlatırsan dinlerim,
bağdaş kurar,
ellerini avuçlarıma alır,
seni öylece izlerim.
oysa bana uzattığın kupkuru bir dal
yine de tutarım
ama sen hep olduğun yerde kal...

eren ergül

15 Mart 2010 Pazartesi

gitme

dur!
gitme kalabalığımdan,
yalnızlığımda kal.


eren ergül
14.03.2010

31 Aralık 2009 Perşembe

yoluna bak

Herbirini başka bir şehirde bıraktım, ardından hüzün koşan sevinç parçalarımın.Her seferinde aynı rüzgarı hissettim, yüzümü döndüğümde üfürürken tütünümün dumanını ve hiçbir şey bu kadar mavi değildi. ne derindi ne de sonsuz... Dönüp dönüp baktığım sandalımın kırık kürekleri. İsmini bilmediğim denizlerin yolcusuydum, derken fırtına koptu ve bir şeyler söyledi; "işte senin denizin, alabildiğine engin, en koyu maviler alabildiğine ve al işte sana sevda". "Düştüm" dedim "bu yola,küreklerim kırık". "Git" dedi "bakma ardına". "Git ve sığdır bütün yaşamını bu sevdaya, her zaman söylediğin engin denizlere sığdır yaşamını". Durdum ve... "Sığar" dedim "Koca bir yaşam bu mavilere". Peki bu kağıt... Sığar mı bu küçük kağıda koca bir dünya? "Bırak" dedi "Bu kağıdı,yazmayı bırak"...

"YOLUNA BAK''


eren ergül

25 Aralık 2005
Pazar 10:57:54

27 Aralık 2009 Pazar

deniz-balık-yosun

hani maviye duyduğum bir sevdadan bahsederim ya hep;
bir yanım mavideyken,diğer yanımda mavidekilere çalar kendini.
deniz...
balık...
yosun...
bir de sahile vuran kumluk ve kayalıkların arasından topladığım renk cümbüşleri deniz kabukları.
evime getirdim hepsini
ve her birinin ayrı ayrı kokusu olan sevdalarından bir rüzgar gülü yaptım sana.
her rüzgarda benden başka kimsenin anlamadığı bir dilde senin adını fısıldasın
ve sen ep benimle olasın diye.



eren ergül
26.07.2009

bir avuç mavi

başka bir şehirden geliyorum sana bu kez.
başka bir şehirden,
bir avuç mavi sunuyorum yüreğine...



eren ergül
27.12.2009

16 Haziran 2009 Salı

...

biri geri versin bana,
tümünün aldıklarını...






eren ergül
haziran 2009

gitmelerini bana bırak,kalmalarını götür

onca gitmelerin ardından öğrendim kalmaları
canım acıyor
birazdan gideceksin
biliyorum
gittiğinde gitmelerini bana bırak
kalmalarını götür
yoksa
büyüyemez bu ömür...


eren ergül
haziran 2009

25 Mayıs 2009 Pazartesi

altta gelen üstte gidenler

odamdayım,
karanlık...
bir mum yakıp karşısına oturdum.
duvara yansıyan gölgemle yudumladım sevdamı
çocukluğumda yaptığım gibi:
baş parmaklarımı birleştirip,
diğer parmaklarımı kanat misali açıp
içimde yaşatıp büyüttüğüm mavilerime doğru uçurdum gölgemi,bir kuş gibi.
ve gittim
ardıma çok baktım bu kez
ardımdakileri gördüm
geldi...
durdun...
gittim...
ardımda gözler
ve ardımdan sallanan eller
dünyayı tersine çevirdim,
altta gelen,üstte gidenler...


eren ergül
mayıs 2009

19 Mayıs 2009 Salı

sen giderken

sen giderken,
ne kadar tebessüm varsa içimde sana dair,
hüzünlerimle,
bir çocuğun ağlayan sesindeki titreyişe büründü.
sen giderken,
böyle olacağını sanmazdım.
ben...
hüzünlerimi bile tanıyamadım.


eren ergül
mayıs 2009

11 Mayıs 2009 Pazartesi

şah mat

meğer ezberlemişim hikayemi
her günün sabahına giriş bölümüyle başlıyormuşum,
elimdeki beslenme çantasıyla bıyıklarımın terlediği ana kadar.

özneler,
nesneler,
yaşanan ve yaşatılanlar aynıymış gelişme bölümüne girerken bile.
öğlenler gözyaşıyla büyümüş akşamlara.
tekmeler,
küfürler,
ve suratımda patlayan tokatlar...
acımadı ki etim.
küçücük bir ümit bağladı yüreğimi sonuç bölümüne
ya ümitsizsiniz yada ümit sizsinizdir dedi biri
ortada kalmayı düşünmedi hiçbiri
ve üç noktalarım bitti.

ah hayat!
sanadır bu içimdeki feryat.
ve sona geldim,
bu oyun şah mat...


eren ergül
mayıs 2009

4 Mayıs 2009 Pazartesi

senin bir fidandan ne eksiğin var ki?

Seni bir fidana benzetiyorum. Büyümek için bekleyen bir fidan. Avuçlarımdasın. Henüz köklerin küçük. Gövden ince ve tek dalın bile çıkmamış. Toprağa ekiyorum seni ve kapatıyorum üzerini. Büyümen gerek. Büyümen için günlerin geçmesi gerek. Güneş görmen gerek. Rüzgârın doğru yerden esmesi gerek. Rüzgârı hissetmen gerek. Bir bebek gibi. Sevgiye muhtaç. İlgiye muhtaç. Şefkate muhtaç. Büyümen gerek. Ama hızlı değil, cok yavaş. Gün geçer güneş görür ömür. Toprak ısınır. Ve sen büyümeye başlarsın yavaşça.hadi birleştir ellerini ve parmakların birbirine girsin. Ellerini bir fidan farz et. Gün geçtikçe, güneş sırtına vurdukça, sen ısındıkça, rüzgâr serinlettikçe, sen büyümeye başlarsın. Şimdi parmaklarını yavaş yavaş açmaya başla. Gördün mü bak şimdiden on tane dalın oldu. Kalınlaşıyor gövden, kök salmaya başlıyorsun. Büyüyorsun. Sen büyüdükçe insanlar salıncak kuruyorlar dallarına. Böcekler saklanıyor kabuklarının altında, kuşlar yuva kuruyor. cicek açıyorsun, yaprakların çıkıyor, uzayan saçların gibi. Bak görüyor musun? Hissediyor musun? Büyümeye başlıyorsun. Günler geçiyor ama güneş yerini ayaza bırakıyor bu kez. Bir zaman ısınmıştın ve simdi üşümen gerekiyor. Evet, büyümek acı da verir. Şikâyet etme. Asla. Ayaz sırtına vurmaya başladı, üşüyor musun? Yaprakların solmaya başladı. Salıncaklar sahipsiz kaldı. Böcekler kaçtı senden, kuşlar terk etti seni. Seninle yeşeren, büyüyen yapraklar yavaş yavaş koptu senden. Rüzgârlar alıp götürdü hepsini. Kar yağdı sırtına. Islandın. Bak şimdi de küçülmeye başladın. Bunu en iyi bir ağaç yapabilir: Büyümesini bildiği gibi küçülmesini de bilen... Ve simdi ben tekrar geldim. Senden yeni bir tohum alıp tekrar ektim toprağa. Ama bu sefer gitmeyeceğim yanından. Sen büyüdükçe, güzelleştikçe, çiçek açtıkça, seni kırmak isteyen eller uzanacak. Ben müsaade etmeyeceğim buna. Kendimden bir çit öreceğim etrafına kimse uzanamasın sana diye. Ve bir değnek olup saplayacağım kendimi yanına ve bir iple bağlayacağım sana. Sen ayakta durmakta zorlandığında ben yanında olup yüküne ortak olacağım. Senle büyüyeceğim. Gün gelecek sen tekrar büyüyüp küçüleceksin. Bir ağaç gibi. Bunu en iyi bir ağaç yapabilir. Büyümesini bildiği gibi, küçülmesini de bilen. Sen bir fidandın ve bir ağaç olup kök saldın içimde.sen kök saldıkça toprak anlayacak seni.senin bir fidandan ne eksiğin var ki?

eren ergül
mayıs 2009

11 Nisan 2009 Cumartesi

derin ve mavi

bir kargaşanın ortasındayım.söylentiler,söylenceler hep art arda.neyim? nasılım? nereye aitim? ne tarafa koşsam,o tarafa yüreğim.. onlarca ses kulağımda anlaşılır anlaşılmaz. bir heyecan bir suskunluk anlatılır, anlatılmaz. bir de mavi yapraklardan oluşan bir defter yüreğim.yırtmadım hiçbir sayfasını en başından beri.ne varsa sana ait yüreğimin en ücra köşesinde sakladım.

bir deniz sıcaklığında yaşadım sevdanı.belki yansıtıldı belki tam tersi.sevinç bir aradaydı,hüzün bir arada.sevinç ve hüzünlerimle bir deniz sıcaklığında.

bir deniz durgunluğunda seyrettim yüzünü.bakışlar,ifadeler kimi zaman coşkulu, kimi zatan suskun.bir bakış bir ömür gibi.bir bakış bir deniz durgunluğunda.

bir deniz coşkusunda buldum kendimi.bütün özneler birleşti birbiri ardına.bir fırtına koptu ansızın,derken duruldu kargaşasında.bir mavi yağmur başladı ardından ve heryer yüreğin gibi.bütün sokaklar maviye boyandı ve yırtmadım hiçbir sayfasını yüreğimin,bir yağmur coşkusunda.

bir deniz mavisi ve derinliğinde yaşadım seni. sığ olmadım hiçbir zaman. ne kadar çektimse küreklerimi enginlere, o kadar yordum ve yoğurdum kendimi. sana dair ne varsa alıp götürdüm sandalımın bir köşesinde,sırf yüreklerimiz sığ olmasın diye.şimdi uzağındayım o koskoca mavi ve denizimden. ama biliyorum ki yüreğindeyim.işte sahip olduğum en güzel ''mavi ve derinlikteyim''...


eren ergül
nisan 2009

3 Nisan 2009 Cuma

olduğum yerde kalıyorum

yüreğimden geriye kalan enkazların arasında dolaşıyorum
her yer toz duman.
yıkılmış duvarlarımın altından sana ait olan anılarımı toplarken
siyah beyaz bir fotoğraf buluyorum
bir kenarı yanmış sevdasında
diğer kenarı zamana inat inceden yırtık.
elime alıyorum ardından
bakıyorum büyük bir özlemle
gözleri sen
dudakları sen
saçları sen oluveriyor
bir ifade beliriyor yüzümde
gözlerim ağlıyor.
yüreğimden geriye kalan enkazların arasında dolaşıyorum
her yer toz duman.
bir sen
ve bir ben oluyorum
ve sonra
olduğum yerde kalıyorum


eren ergül
nisan 2009

2 Nisan 2009 Perşembe

SIZI SIZI'n SIZI'm

kendimi içimden çıkartıp karşıma oturtuyorum.
ne eksik ne fazla
ne görüyorsam bir karakalemle kendimi çiziyorum
bir yanım pişmanlıklarıma üşürken
bir yanım benliğime yanıyor.
ardından tebessümlerim
bir çocuk yerine koyup kendimi.yazmak istiyorum beni tüm saflığımla
oysa kendimi çiziyorum umarsızca,her yanım kara
sensizliğinde gözlerini ve saçlarını usumda taşımak dindirmiyor özlemimi.
sen ol
hep ol
benle ol istiyorum.
çok yakınken yüreğime,karanlığın arkasından uzaklığını yaşamak istemiyorum.
ellerim kanıyor
çok üzgünüm...
sonra yüzleri ve kokuları sana benzeyen insanlar görüyorum
gözlerime bakıp yanımdan geçiyorlar
yılmadan
usanmadan hatırlatıyorlar yüzünü günün her vakti
sıkılmış ve bunalmışlığımın
ve senden kalan bir sevdanın ardından koşarken sen,sesim titremeye başlıyor
neye bürünüyorum o anda yada hangi halimden kaçıyorum?
çözemiyorum.
sırtıma saplanan bir bıçak gibi acıtıyor canımı sensizlik.
yaşanmışlığımız bize ağlayan yanını gösteriyor,alaylı bir tebessümle
yüreğimiz şerha şerha yarılırken
yalancı tebessümlerle kendimizi avutmaya başlıyoruz
oysa en iyi yaptığımız şeyi tekrarlıyoruz
sadece
kendimizi kandırıyoruz


eren ergül
mart 2009

3 Mart 2009 Salı

karadeniz kızı

bir vakit girdin ömrüme
nasılını yaşadım
nedenini geçemedim.
düşündüm durdum
yoramadım.
bir vakit girdin ömrüme
akreple yelkovanın birleştiği anlardan nefret ettiğim zamanlarda.
söyledin,
paylaştın,
kızdın,
güldün.
sen gülünce gözlerin maviye büründü,
gördüm.
gördüm adını yüreğinde,,
yüreğin adın gibi.
hani diyor ya üstad:
''adın aynı tadı veriyor zaten''
aynı tadı veren türküler gibi.
''çoban hırsızı,yalı çapkını'',
ve sen...
''karadeniz kızı''...


eren ergül
03.03.2009

28 Aralık 2008 Pazar

...

Bir rüzgar esti yüzüme ansızın
Dönüştü bütün tebessümler hüzne
Göz yaşlarım döküldü sokağa sonra
Ve bir kedinin sıcak gölgesinde buldum kendimi,vakit karanlığa çalarken
Ve Ankara yine sessiz,yine zemheri…
Sanki buradaymışsın gibi aradım sokak sokak seni
Ve bir martı kondu yüreğime
Gözlerinde İstanbul’un ışıltısı
Ve ağzında bir sevda kız kulesi loşluğunda
Sonra annemim göz yaşları gelir aklıma
Annemin göz yaşları kadar kutsaldır sana olan sevdam
Ve annemin elleri gibidir ellerin,dokunduğun her şey güzelleşir
Ve saçların düşer aklıma ansızın
Ve gözlerin…
Toprak rengi gibi kocaman gözlerin…
Bakarım
Bakarımda uzun uzun
Söndüremem bu gece ışıklarını İstanbul’un..

Eren Ergül
06.03.2005

bir an

Elimdeydi bavul
Bekliyordum
Duvarın ardından çıkıp geldin
Saçların açıktı
Adımlarınsa hızlı
Gözlerine baktım sonra
Kaçırdın
Gözlerim açıktı
Gözlerim kapalı
Kapadım,açtım
Gözlerin...
Karşımdaydı.


eren ergül
2005

yalnızdım geldiğin sıralar

yalnızdım geldiğin sıralar
tam hatırlamıyorum ama
galiba hazin bir perşembeydi
yağmurlu bir sonbahar
baharın izlerini taşır gibi.
bir bir solan çiçakleri vardı
ardında gizlediklerin,heyecanların
ve tıpkı benim gibi yalnızlığınla
geldiğin gündü o gün.
yaprakların ateş rengi bile
sakin bir tavır takınmıştı bana
sanki herşey gün yazıldı...
kaderin utancı dinmiş
madalyonun diğer yüzü çoktan bana dönmüştü


ebru yalçın
2002

bu şiir, güzel gönüllü arkadaşım ebru yalçın tarafından bana yazıldı.
emeğine teşekkür ederim :)



yorumlarınızı alttaki yorum kısmına yazabilirsiniz

söndür ışıklarını istanbul uyuyacağım

zaman gözlerinin rengini gösteriyor.
umarsızca uzanan gecenin bir parçasındayım
kulağımda bir türkü:
''gesi bağlarında dolanıyorum''...
ve gözlerinin ardında beni selamlıyor gülüşün.
bazen hasret yakalıyor beni ansızın en hassas yerimden
sanki bir dalın en ince yerinden kırar gibi büküyor belimi.
ama hep dediğimiz gibi:
''yaşamak direnmektir.
direnmek...
bir ömür boyu''.

şimdi herhangi bir yerinde olmak isterdim yaşadığın şehrinin
yüzümde aynı rüzgar
kulağımda aynı fısıltı
ve kavuşmak için atılan aynı adımlar.
adımlar art arda
yavaş ve hızlı.
derken kız kulesi sesleniyor ardından, maviler arasından
haykırıyor sevdasına derinliğinden:
''seviyorum seni'' diyor ''etme gel''...

eğer hissettiysen bir parçasındayım yaşadığın şehrin
yaslayıp başımı göğsüne gözlerimi kapayacağım
ve söndür ışıklarını istanbul
uyuyacağım...


eren ergül
zamansız



yorumlarınızı alttaki yorum kısmına yazabilirsiniz

babama...

bir gün geldi,yüzünde gördüğüm bir ifade elimi ayağımı bağladı. kalakaldım olduğum yere. kelimeler bir bir takıldı boğazıma, dudaklarım titrek, gözlerim dolu... bağırasım geldi gırtlağımı yırtarcasına nefesimin son anına dek, başım ellerimin arasında. derin bir korku yaşayan bir çocuk gibi garip sesler çıkarıyordum : ''hepsi benim yüzümden'' diyordum. aslında kızgınlığım vardı sana içten içe büyüttüğüm. oysa hiç kin gütmedim,asla. haklıydın belki yada haksız.istediğin hep herşeyin daha iyi olmasıydı. ezilmiştin,horgörülmüştün belki,terini akıtmıştın emeğine yıllarca,kazanmıştın,kaybetmiştin,anlamıştın aslında. yaşamadan anlayamıyor insan,söylemekle olmuyor.belki daha çok başındayım hayatın ve seni şimdi daha iyi anlıyorum. ama bu beni pişman yapmıyor.yaptığım hiçbir şeyden pişman değilim sana söylediğim yalanın dışında. unutma ki beni ben yapan şey, yalan söylemek pahasına da olsa senden gizlediklerimdi. çok yalnız kaldım,hiç şikayet etmedim bundan ötürü.çok şey attım içime, ne çok şey,neleri büyütmüşüm içimde neleri.aşmak kolay olmadı bilesin. fedakarlık yaptım sorumluluklarımı bırakıp.sorumluluğumu tuttum fedakarlıklarımı unutup.bocaladım,düştüm,yuvarlandım,duygularıma ezildim ve yara bere oldu yüreğim. kalkıp koşmak istedim ama yürümek dahi zor geldi.

bir gün geldi yüzünde gördüğüm bir ifade elimi ayağımı bağladı,kalakaldım olduğum yere.durma böyle,etme.yakışmıyor bu yıkılmışlığın sana.herşey daha güzel olacak.sen kolum kanadımsın,sen güçlü olamazsan ben ayakta duramam.durma öyle, etme.sen gördüğüm en güçlü insansın...



eren ergül
27.07.2006 22:55

bu yazımı üniversiteyi bıraktığımda babamın derin üzüntüsüne tanık olduğum bir anın ardından yazdım :(



yorumlarınızı alttaki yorum kısmına yazabilirsiniz

22 Aralık 2008 Pazartesi

sen

içinden bir parça bir iz bıraktın yüreğime
nedir sessizliğinin ardında duran neden?
belki biliyorum
belki tam tersi.
hiç duymadım,
hangi türkünün tınısına benzer sesin bilmedim
gülümsediğinde neye bürünür bakışların görmedim
anlamaya çalıştım
uğraştım
denemedim değil.
sığındığın kabuk incinmemen için mi?
kabullendiğin ama olmak istemediğin halin,
sığındığın kabuğun altından gösterdiğin yüzün
kızgın olduğun için mi?
biliyorum büründüğün gibi değil yüreğin.
yaralanmışlığın, benliğini yalnız bırakır bazen.
gitmek istersin yol çeker uzak
anlamak,anlaşılmak
bırakır elini usulca üzerinden.
sonra yağmurlar yağar ellerine
avuçlarında bir fidan büyümeye başlar
bir parça cemreye uzanır yüzün
oysa ardında zemheri durur
görmek istersin yaşamadan o yolun sonunu
üzgünüm
cemre ısıtmadan
zemheri vurmadan sırtına
kök salamayacaksın toprağın altına
ama büyüyeceksin
yol alıp gideceksin bir gün
ve bir gün kendinle başbaşa kaldığında
herşeye inat
gülümseyeceksin...


eren ergül
22.12.2008



yorumlarınızı alttaki yorum kısmına yazabilirsiniz

19 Aralık 2008 Cuma

ellerin çiçek açar

sen gülünce toprak kokar heryer
yağmurlar yağar
ve ardından ellerin
çiçek açar...

eren ergül
19.12.2008



yorumlarınızı alttaki yorum kısmına yazabilirsiniz

16 Aralık 2008 Salı

mavilerimle martılara kaldım

''ben istanbulum'' derdin
bense seni tamamlayan mavilerdim.
zaman, ardına düştü başka zamanların
anlar yaşandı sıcak ve soğuk
günler geçti aradan
ne oldu ne bitti?
anlaşılmayan bir boşluğa düştün
seslendim ardından,duymadın
usulca götürdün koca şehri benden
aldırmadın
bense, mavilerimle martılara kaldım


eren ergül
16.12.2008


yorumlarınızı alttaki yorum kısmına yazabilirsiniz

26 Kasım 2008 Çarşamba

asker mektubu...

bir ses geliyor kulağıma uyanıyorum. ayak sesleri başka ayak seslerine karışıyor. bir ses,başka bir sese. derken kargaşa başlıyor,bir o yana bir bu yana...

sabahın en erken saatlerinde ellerimi ve yüzümü üşüten bir hava karşılıyor beni.ağaçların arasında yapraklar topluyorum.dallar sallanıyor hafifçe.dağların ardından ve dalların arasından inceden gözümü alan bir ışıkla doğuyor güneş.ilginç olan ise diğer tarafta ayın yavaşça gözden kaybolması oluyor. ve yorucu bir yolculuk başlıyor. zaman çabuk geçiyor,söylentiler,söylenceler ve adımlar çabuk ilerliyor.derken hava yavaş yavaş kararmaya başlıyor.dağlarda evlerin ışıkları yayılıyor,uzak.tıpkı istanbul'un titreşimli ışık oyunları gibi.

eller yorgun,ayaklar yorgun,gözler yorgun ama zihnim hep seninle.seni bedenime sığdırdım,seni yüreğime sığdırdım.sen nereye gidersen ben oraya.

başımı yastığa koyduğumda ilk gözlerine bakıyorum.gözlerin bende ve yüzünde ki o ince gülümseme... başımı yastığa koyduğumda gözlerimi kapattığım yerde.bir yorgun oluyorum bir durgun.bir suskun oluyorum bir coşuyorum.başımı yastığa koyduğumda,yüreğine sığınıyorum...

eren ergül
08.12.2006

bu mektubu samsun'da acemi birliğindeyken yazmıştım. bir günümün nasıl geçtiğini ve neler yaşadığımı anlatmaya çalıştım...



yorumlarınızı alttaki yorum kısmına yazabilirsiniz

deniz sen oluverdi

bu akşam bütün ışıklarını söndürdüm istanbul'un.
eğildim kız kulesi'nden bir avuç deniz kopardım yüreğine.
çünkü deniz çok şey öğretir adama:
sakinliği
hırçınlığı
sakinken köpürmeyi
hırçınken durulmayı
bulanmayı
aklanmayı
bereketi ve açlığı
enginliği öğretir,sığlaşmayı
anne olmayı bile öğretir,
sanki ayaklarında uyutuyormuşçasına bir sağa bir sola dalgalarıyla

bir avuç deniz kopardım yüreğine
deniz sen oluverdi...

eren ergül
27.11.2006 23:30


yorumlarınızı alttaki yorum kısmına yazabilirsiniz

babama

diyorki üstad;
''hiç bilir misin tutulan balıkların gözyaşlarıdır deniz?''...

peki hiç bilir misin engin bir deniz vardır babaların yüreklerinde?
korkularıyla
sevinçleriyle
gizledikleri ve heyecanlarıyla gözyaşlarını yüreklerine dökerler çünkü
babaların elleri de yürekleri de denizler kadardır
denizler kadar seviyorum seni
haklı ve haksızlıklarınla
seni
denizler kadar...

eren ergül
26.11.2008


yorumlarınızı alttaki yorum kısmına yazabilirsiniz

babama

24 Kasım 2008 Pazartesi

elveda

birbir azalırız ömrümüzden.
yapraklar dökülmüşlüğümüzün aynası oluverir
renk cümbüşü kalmaz elde
solmaya başlar tenlerimiz,yüreklerimiz
ve yavaş yavaş son noktaya geliriz
söylenir mi bu anda?
gitmek gerek
de haydi
elvada..

eren ergül
24.11.2008
yorumlarınızı alttaki yorum kısmına yazabilirsiniz

elveda

birbir azalırız ömrümüzden.

yapraklar dökülmüşlüğümüzün aynası oluverir

renk cümbüşü kalmaz elde

ve son noktaya geliriz

de haydi

elveda…

23 Kasım 2008 Pazar

yitirmek


Geldim, ardıma bakmadan hiç.
Ne yaşanmışsa bıraktım bir kenara.
Aldırmadım.
Ne buldumsa sana dair,
Getirdim.
Ellerimi uzattım,
Yitirdim.

eren ergül
2006 kış


üniversiteyi bıraktığımda babama yazdığım bir şiir
peki şimdi?
...



yorumlarınızı alttaki yorum kısmına yazabilirsiniz

eski bir İstanbul


Dün gece, eski bir İstanbul’a doğru yüzdürdüm mavilerimi
Bacaları tüten gecekondu evlerinin sıcaklığında sundum yüreğimi sana
Martılar suskunluğa inat,birbiri ardına…
Derken Kızkulesi sesleniyor dalgalar arasından
Sonra bir rüzgar alıp götürüyor fırtınalarımı
Ve aklıma düşüyorsun usulca.
İşte bu anda düşünmek olmaz bana,
İşte bu anda yelkenler fora…

Eren Ergül
11.11.2005



yorumlarınızı alttaki yorum kısmına yazabilirsiniz

çöker dizleri üzerine

Çöker dizlerinin üzerine,
Avuçları arasındadır hüzünleri
Uzatır ellerini boşluğa
Derin gelir, tutunamaz.
Ağlar ardından,başı eğik
Rüzgar vurur yüzüne,üşür
Kızgındır, kaşları çatık.
Ama bilir mavi yağar yağmurlar
Mavi olur ıslanır sokaklar
Hüzün değildir akan
Düşünür
Ağlar…


Eren Ergül
2006



yorumlarınızı alttaki yorum kısmına yazabilirsiniz

çocukluğuma özlem


Hep özenirdim evi iki apartman yanımızda olan Turgut abiye ve uçurtmasına
O daracık sokakta,
Koskocaman gökyüzünde bir kuş misali uçururdu uçurtmasını.
Bense evimizin camından
İpe bağladığım bir pazar poşetini yüzdürürdüm bulutlara doğru.
Rüzgar biraz ters yöne estiğinde
Kaşlarımı çatar,
O çocuksu duygularımla dudağımı büzerdim
Uçurtmam takıldığında elektrik direğine.
Bahar düştüğünde o eski gecekondu mahallemize
Küçücük ayaklarımızla koştururduk saklanacak yer bulmak için
‘‘önüm arkam sağım solum sobe, saklanmayan ebe’’
Ceplerim misketle dolardı yendiğimde arkadaşlarımı
Türlü isimler takardık
Kemik misketini beş taneyle değişirdik.
Nice sonra zili çalardı evimizin
Ağlayarak isterlerdi arkadaşlarım misketleri geri
Oysa bir Mustafa’yı yenemezdim.
Topladığımız gazoz kapaklarıyla türlü oyunlar oynardık
Annem bulduğunda tozlu pantolonumun cebinde içi toprak dolmuş kapakları
Bir sille patlatırdı kıçıma tokatları.
Derken böyle büyüdük
Artık ne uçurtmalarımız var ne de saklambaç oynadığımız günlerin tadı
Ve artık yok gazoz kapakları ceplerimizde
Misketlerimizde…

Eren ERGÜL
28.05.2005

...

Bugün bahçenden geçtim sabahın bir vakti
Sonra bir demet senden topladım
Ve sardım bir gazete parçasına.
Eve vardığımda koyuverdim eskimiş bir konserve kavanozuna
Ve doldurdum suyu ağzına kadar
Ve önceleri annemin yaptığı gibi bir de aspirin attım içine.
Denize karşı yürüdüm ardından
Bir nefes çektim içime senden,
Senden bir ciğer dolusu.
Sardım sarmaladım eve götürdüm.
Sonra bir rüzgar yanaştı rıhtıma
‘‘durma’’ dedi…
Sonra günler geçti aradan
Topladığım bir demet sen, bükmüştü boynunu
Yetmedi bir ciğer dolusu nefes
Yetmedi ağzına kadar dolu bir kavanoz su sana
Yetmedin.
Sen kendinden gittin
Sen sana yetmedin.


Eren ERGÜL
27.05.2005

...

Bir ses çıktı ansızın,
Boşlukta bir bıçak yarası gibi.
Bir çığlık gibiydi yıllardır susan ta derinlerde
Neyin sebebiydi yada neyin sonu?
Durdu.
Anlamadığım yerden vurdu.

Eren Ergül

üç nokta

Bildiğim sevdaların ardından koştum, bilmediğim şehirlere
Sonunu görmeden..
Her biri farklı geldi aynı duygularda.
Karmaşık zamanlar, yitik anlar..
Onca söylence ve yaşanmışlık bunca..
Kapanınca gözler düşünceler akılda..
Onca düşünce,
Düşündüm bunca
Ve gerisi üç nokta


14.12.2005

eylül sonu



Günler geçiyor hayatımdan,
Dalından düşen yapraklar misali
Ve her sabah yeni bir gülümsemeyle karşılıyor beni güneş
Yeni bir bahar kokusu gibi…
Sonra bir derin nefes çekiyorum içime
İki adım atsam denize düşecek gibiyim sanki
Sanki bir kuş misali uçar gibi
Ve aniden bir ses gelir kulağıma
Ta uzaklardan,öylesine derinden
Bir ses ki huzur dolar içime
Alır götürür benliğimi uzaklara
Ve emanet eder yüreğimi Eylül Sonu’na…

Eren ERGÜL
27/02/2005

yansımalar'ın ''eylül sonu'' adlı ney ve gitarla birlikte çalınan parçasına yazılmıştır

anneme mektup

Merhaba anne...
Anne diyebilmek ne kadar güzel bir şey.
Anne...

Her şeyi bir kenara bırakıp,kötü olan her şeyi,iyi olan her şeyi bir kenara bırakıp sadece anne diyebilmek. Emeğin anlamı,sabrın anlamı,uykusuzluğun,sevincin,tebessümün,gözyaşının anlamıdır anne ve paylaşımın yücesinde bir şey.

Paylaşım...
Belki çok şey paylaştık,belki de hiçbir şey. Ama güzel olan bir şey vardı, SEVGİ...hiçbir şey beklemeden sevmek. Belki yansıtıldı,belki de tam tersi. Vakitsiz ağlamak var anne usulca ve koynuna kapanmak ve saatlerce kalmak öylece ve kokunu en güzel duyguyla bir bebek saflığında,bir bebeğin gözündeki pırıltıyla ve öylesine içten içime çekmek var...
Kulağımda bir türkü; ‘iki dağın arasında kalmışam’....iki dağın arasında mıyım,neredeyim? bir yanda İstanbul... çocukluğumun geçtiği sokaklar,sevdiğimi kaybettiğim ev,içten olmasa da sadece gülmek için gülen ben,elimde beslenme çantasıyla ve kendimden büyük okul çantamla gülerek sana bakan çocukluğum. Okuldan kaçıp parka ağlamak için giden ve bir vakit Beşiktaş Sahili’nde çayını yudumlayan ben. Onca hüzün,onca sevinç,onca tebessüm ve gözyaşı... bir de yar sesi anne. İstanbul içinde kocaman bir yar sesi. Ve bir yanda Ankara. Peki anne neden rahatım dediğim yerde onca yaşanan şeyler yaşanmamışçasına,onca gözyaşı dökülmemişçesine,hiçbir şey olmamışçasına neden bu kadar özlüyorum İstanbul’u?
Şimdi yatağımdayım,sesini özledim anne. Nedendir bilmiyorum bu yazdıklarım. Yüzüne söyleyebilir miyim?biliyorsun söyleyemem. Beni tanırsın sen...buraya geldiğimde sen gitmiştin ve yoktun yanımda. Gözlerim seni aradı ve ilk defa korktum yalnızlığımdan,içimden ağlamak geldi,ağlayamadım. Bazen düşünüyorum da,benim için ağladığın günler,o kutsal gözyaşın benim için çok zor bir şeydi. Gözyaşı...bunun anlamını biliyorum. Senin bir gözyaşın için ben bin gözyaşı döktüm ve eğilip silemedim yanaklarını,bir türlü özür dileyemedim ve seni seviyorum diyemedim.
SENİ SEVİYORUM ANNE...

eren ergül
2002 eylül

tuhaf bir mektup 1



Gözlerine yandığım...
Gülüm...

Penceremin perdesi hafif aralıklı. Bir kımıldama var dışarıda,bir ses...Ne işi var ışığın bu gece vakti gökyüzünde. Neden böyle gürlüyor ,neden böyle ağlıyor vakitsiz. Burada yağmurlar hep böyle mi yağıyor?Bu sorunun cevabını ben de bilmiyorum.

Kapı açıldı bir ara,burnuma toprak kokusu geldi. Sanki sen gelmiştin buraya,Ankara’ya... Sanki seni soluyordum,sanki seni kokluyordum...içim bir tuhaf oldu,nerede ellerin,dudakların nerede? Hangi zemheri ayazındasın İstanbul’un?

Sana özlemi anlatamıyorum,sen de yaşıyorsun bunu,beni en iyi sen anlıyorsun,beni en iyi sen yaşıyorsun. Şimdi kulağımda bir türkü var; ‘yüce dağ başına yağan kar idim,yağmur yağdı güneş vurdu eridim’...

Gökyüzü hala gürlüyor,yağmur bitmek bilmiyor ve gökyüzü bizi ışığıyla aydınlatmaya devam ediyor. Korkuyorum...gel yanıma tenin tenime değsin. Üşüyorum...uzat elini sıcaklığından ver.


Eren ERGÜL
2005 kış

tuhaf bir mektup 2

Gözlerine yandığım...
Gülüm...

Akşam olunca içim bir tuhaf,özlemim yine yüreğimde. Bir şey çekiyor beni İstanbul’a,yüreğim ısınıyor bir yanım sende. Her akşam olduğu gibi yine kulağımda bir türkü; ‘elleri koynunda kınalı gelin,edalı gelin’...

Bugün yağmur yağmıyor,ayaz da yok. Dün üşüdüm koynum seni aradı. Usulca uzandım yatağıma,sımsıkı sarıldım kendime,kendimi ısıttım sende,çünkü bir yanın bende.

Şimdi bir kenarındayım ranzanın,yaslanmışım beyaz duvara. Yakmadım tütünümü bu kez,çekmedim dumanı içime. Toprak kokusu yok bugün,yağmur da yağmıyor. Üşüyorum,etme gel...


Eren ERGÜL
2005 kış

bir yol



Durdum
Ardımda bıraktığım bir yol baktığım.
Döndüm
Önümde bir yol
Başlamadığım.

Eren Ergül
2007